RÜYA

 

Gece 02:47
Oda sessiz.
Yarı açık bir pencere, rüzgarın perdeyi hafifçe oynatmasına izin verir.

Abraham yatağında doğrulur.
Göz kapakları ağır.
Gün uzun geçmiştir; evraklar, konuşmalar, insanların yorucu sesleri…

Sonunda yastığa yaslanır.
Gözlerini kapatır.
Ve... uyku karanlığına düşer.
SAHNE 2: “Rüya”

Abraham bir masada oturuyor.
Geniş, loş bir stüdyo gibi.
Etrafı tuvallarla çevrili.
Elinde bir fırça.

Gülümsüyor.
Kendine bir eğlence yaratmış:
Sol kolunu mora boyuyor.
Dirseğinden bileğine kadar, rüya boyasında parmaklarını gezdiriyor.
Gülerek:

    “Sanat dedikleri buysa, ben modernizmin kralıyım...”

Bir tabloya birkaç fırça darbesi daha vurur.
Ama her şey buhar gibi kaybolur.

Sabah değil.
Güneş doğmamış.
Ama Abraham gözlerini aralar.
Hafif bir sersemlik.
Rüyadan çıkmanın ağırlığı hâlâ omuzlarında.

Başını yastıktan kaldırır.
Elini yüzüne götürmek ister...

O an fark eder.

Sol kolu... mor.

Gerçek bir morluk değil.
Boya gibi.
Rüyadaki gibi.
Ama bu... gerçek.

Gözlerini kırpıştırır.
Koluna bakar.
Yavaşça fısıldar:

    “Bu ne lan...?”
    “Ne... zaman yaptım ben bunu?”

Yavaşça yataktan kalkar.
Ayakları yere değer.
Banyoya gider.

Abraham hâlâ banyodadır.
Musluktan akan suyun sesi dışında hiçbir şey yok.

Sol kolu hâlâ mor.
Her ne kadar rüyada olduğunu bilse de...
Bu kadar gerçek olmamalıydı.

Bir an duraksar.
Sonra yeniden suyu açar.

Elini sabunla ovmaya başlar.
Birkaç kez denedikten sonra…
Boya yavaşça çözülmeye başlar.

Parmaklarından morluklar süzülür.
Lavabonun içi bulanık mor bir renge bürünür.

Yüzüne hafif bir gülümseme yayılır.
Kendine, aynadaki haline bakarak mırıldanır:

    “Başımıza gelen şeye bak…”
    “Rüyada kol boyamak ha? Gerçek gibi hissettirdi…”

Gülümsemesi biraz daha genişler.
Kendi haline gülen bir adamın gülümsemesi.

Sanki gece olan her şey bir oyunmuş,
Bir saçmalıkmış gibi.

Gece çökmüştür.
Abraham odasında yine yalnızdır.
Yatağına uzanır ama gözleri tavana bakar.

Kafasında soru işaretleri dolanır:

    “Acaba bu gece de öyle... saçma sapan bir şey olacak mı?”
    “Şimdi ne göreceğiz bakalım...”

Kendi kendine hafifçe güler.
Gülümsemesi bu kez temkinli değil, meraklı ve biraz da çarpık.

Gözlerini kapatır.

Loş bir odadayız.
İnce, kırmızı ışıklarla yıkanmış gibi bir atmosfer.
Abraham bir yatağın kenarında oturuyor.

Karşısında bir kadın beliriyor.
Yüzü net değil ama bedeni, sesi, kokusu fazlasıyla gerçek.

Kadın Abraham’a yaklaşır.
Dizine oturur.
Saçlarını geriye atar ve boynunu öpmeye başlar.

Isırık gibi bir baskı.
Derin.
Ve sonra...

Tırnaklarını Abraham’ın sırtından geçirir.
Yavaşça... ama kanatacak kadar.
Beraber birlikte olmaya başlarlar.

Abraham ses çıkarmaz.
Gözlerini kapatır.
Tuhaf bir zevk içinde kaybolur.

Gözlerini açtığında odası sabah ışığıyla aydınlanmıştır.
Hafifçe doğrulur.

Ama ilk his… acı.

Elini boynuna götürür.
Ve hisseder:

Morluk.

Hemen banyoya koşar.
Aynada...
Sol boynunda koyu bir iz.
Net bir diş izi gibi.

Şaşkınlığı gülümsemeye döner.

    “Lan... bu da ne şimdi?”

Yavaşça tişörtünü çıkarır.
Sırtını aynaya döner...
Çizikler.
Uzun, kırmızı, gerçek.

Durur.
Sonra bir kahkaha patlatır.

    “Ulan… gerçek yapmışım gibi lan!”
    “Ne andı ama! Kadının tadı ağzımda kaldı Hahaha...”

Ağzı hafif aralık.
Tükürüğü dudak kenarına birikmiş.
Yüzünde çarpık bir haz.

Gece olmuştu.
Abraham yatağına uzanmıştı.
Yüzünde pis bir sırıtış, gözlerinde kirli bir merak vardı.

    “Bakalım bu gece hangi kadın gelecek... Aslında ofisteki Parker'ın Karısı çok iyi onu düşüneyim fena kadın o”
    “Sabırsızlanıyorum lan...”

Bu düşünceden sonra oe Abraham uykuya gider.

Yorganı üzerine çekti.
Bir an önce uyumak için gözlerini sıktı.
Ağzından tükürük sızdı heyecandan.

Ve uyudu.

Karanlık.
Soğuk.
Sadece ay ışığının ağaçların arasında dans ettiği bir orman.

Abraham gözlerini açtı.
Üstü çıplaktı.
Ayakta duruyordu.
Yalnızdı.

Tuhaf bir çıtırtı.
Arkasını döndü.

Ormanın içinden çıkan silüet...
Hayvan maskesi takmış biri.
Yüzü belli değil.
Ama elindeki kanlı pala göz kamaştırıyor.

Adam yavaşça yaklaşırken Abraham geriliyor.

    “Bu ne şimdi AMINA KOYIM... HASSİKTİR...”

Adam koşmaya başlar.
Abraham arkasını dönüp kaçmaya başlar.

    “Uyan. Uyan lan. Uyan artık!”
    “Lütfen... lütfen uyanmam lazım!”

Ama rüya devam eder.
Her nefes daha da gerçek gelir.
Kalp atışı kulaklarını sağır eder.

Ayağı bir çalıya takılır.
Yere düşer.

Ve o an...

Maskeli adam üstüne çöker.
Pala yukarı kalkar.

    “HAYIR!”

Kesik sesi, etin yırtılışı...
Sol eli yukarısından kopar.

Abraham’ın çığlığı tüm ormanı inletir.

Abraham yatakta fırlayarak uyanır.

    “AAAHHHH!”

Çığlık…
Ter değil, kan içinde.

Yatağı, yastığı, duvarı...
KAN.

Ve sol eli yok.

Omzundan aşağıya kadar sadece bir kütük kalmış.
Kan fışkırıyor.

    “HA... HA-S...SİKTİR!”
    “NE OLUYOR LAN!”
    “AMINA KOYAYIM! ELİM NERDE LAN!”

Odayı yankılayan küfürler.
Gözleri yuvalarından çıkacak gibi.

Ağzından köpükler çıkıyor.
Kendini yere atıyor.
Bağırıyor.
Duvarlara kafa atıyor.

Ama...
hiçbir şey elini geri getirmiyor.

Abraham’ın eli yok.
Yatağında sarılmış bandajlarla oturuyor.
Ambulans gelmiş, kanama durdurulmuş.
Ama zihni hâlâ kanıyor.

Polis gelmiş, rapor tutmuş.
Psikologlar konuşmuş:

    “Travma sonrası halüsinasyon…”
    “Muhtemelen kendine zarar verdi ve bunu rüya zannetti.”

Ama o biliyor.
Gerçek.

Gece oluyor.
Işıkları açık tutuyor.
Kahve üstüne kahve.
Enerji içeceği, soğuk duş, tokat…

    “Uyumamalıyım…”
    “Ne olursa olsun… bir daha o yere dönemem.”


Üçüncü gece.
Gözleri kan çanağı.
Yanakları çökmüş.
Parmakları titriyor.

Göz kapakları kendi iradesine ihanet etmeye başlıyor.
Ne zaman kapansa hemen açıyor.

    “Hayır! UYUMA LAN!”

Ama vücudu…
vazgeçmiş.

Koltuğa yığılıyor.
Ve gözleri kapanıyor.

Abraham takım elbiseyle masasındadır.
Ofiste sıradan bir gün.

Fakat...
Bir anda fark eder:

    “Bu bir rüya…”

Ve gülümser.

    “E madem rüyadayım…”

Ayağa kalkar.
Masanın üzerindeki eşyaları devirir.
Mesai arkadaşlarına laf atar, hakaret eder.
Kadın çalışanlara yaklaşır.
Sarkıntılık eder.

Bir kahkaha atar:

    “Gerçek değil ki zaten... hahah!”

Bir anda yer değişir.
Artık ofiste değildir.

Yüksek bir binanın tepesinde.
Kenarındadır.

Ayaklarının altı kayar.
Dengesi bozulur.
Boşluğa düşmeye başlar.

    “ANANI SİKİM!”
    “UYAN! HEMEN UYAN!”
    “NE OLUR LAN, UYAN ARTIK!”

Ama düşüş devam eder.

Rüzgar çığlık atar gibi uğuldar.
Yüzü gerilir, gözleri doludur.
Kendi adını bile hatırlayamaz hâle gelir.

    “Yeter... lütfen...”

Ve sonra...

ÇAKILMA SESİ.

Ama bu kez...
Uyanmaz.
Gerçekten ölür.

Çünkü bu, artık bir rüya değil.
Bilinç son kez kapanmıştır.

Ve karanlık, bir tül gibi üstüne kapanır.

Aslında Abraham uyurgezerdir.

Abraham'ın aslında uykudayken yani rüyadayken ne yaptığı:

1. Rüyası: İlkinde aslında uykuluyken çekmecesinden boyasını alıp ıslatıp kolunu mor renge boyamıştır.

2. Rüyası: Kadınla birlikte olurken boynunu süpürgeyi açıp boynunu vakumlayarak kendi morartmıştır. Ve sırtını tırtıklı duvara sürtüp çizmiştir

3. Rüyası: Aslında mutfağa gidip bıçağı alıp elini kesmiştir ama acıyı uyanana kadar hissetmemiştir. Mutfakta hala kanlı bıçak ve kan izleri vardır ancak mutfağa hiç gitmediği için görmemiştir.

4. Rüyası: Kendini camdan aşağıya atmıştır. Zaten cesedi de orada bulunuyordur.

Tanı: Ağır uyurgezerlik (somnambulizm)
Psikotik epizod sonrası gerçeklik algısı kaybı.
Bilinçsiz davranışlar zinciri.

    “Kurban, bilinçsizce kendi elini kesmiş.
    Aynı zamanda birçok fiziksel davranış, rüya zannedilerek gerçekleştirilmiş.
    Son olarak yüksekten atlayarak hayatını kaybetmiştir.
    Olay sırasında tamamen uykuda olduğu düşünülüyor.”


TATLI RÜYALAR :)


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ERKEKLERİN MANİPÜLASYONLARI

Kızların hayatta yaşadığı zorluklar

Kısa kurgu: Engelsiz aşk